.

Salı, Ağustos 24, 2010

Milli Takım ve Hidayet Türkoğlu


Maç maç değerlendirmelerimizi yeri geldiğinde yaptık. Şimdi hazırlık turnuvaları bitti ve şampiyonaya sadece 4 gün var. Neredeyse tüm çalışmalar bitmiş durumda, milli takım Ankara Arena'da son antremanlarını yapıyor. Peki 5 yıldır hedefimiz olan şampiyonaya hazır mıyız ?

2005 yılında Fransa'nın elinden 1 oy farkla aldığımız şampiyona ev sahipliğine o kadar çok sevinmiştik ki, ne yapacağımızı bilemedik. Turgay Demirel'in 2006 yılında Tokyo'da bayrağı alırken, akıllarda hep bir umut vardı. Müthiş bir organizasyon düzenleyeceğiz ve kendi düzenlediğimiz organizasyonda başarılı olacağız. 2005 yılından itibaren önümüzde uzun bir süre vardı. Takımın başında da tecrübeli ve uzun vadeli yapılaşmaları seven koç Bogdan Tanjevic vardı. Tanjevic'in ilk hedefi takımı sürekli genç tutmakt vardı. 79 ve öncesi jenerasyonunu takımda istemiyordu. O nedenle Hüseyin Beşok, Mirsad Türkcan ve Kerem Tunçeri'nin kadroda olmasına sıcak bakmıyordu. O günlerde Kerem'e yaşlı deyip, uzun vadeli planlarıma uymuyor diyen Tanjevic, bugün Kerem'i bir numaralı guardı konumuna getirdi.

İlk önce Hüseyin ile ilişkiler tamamen kesildi. 2006 Dünya Şampiyonası öncesinde NBA'de oynayan Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur vatan haini ilan edildi. Bugün herkesin bayılarak imza istediği Hidayet'i o gün ülkeye sokmamayı düşünüyorduk, milli takımdan affını istedi diye. 2006 Dünya Şampiyonası'na Tanjevic kafasında planladığı oyuncularla gitti. O zaman aynı jenerasyonun meyvesi olan Semih Erden, Hakan Demirel, Cenk Akyol ve Ersan İlyasova takımda yer alıyordu. Savaşan ve son saniyeye kadar mücadele eden bir takım oluşturulmak isteniyordu, oluşturulmuştu da. Başarılı oldu bu deneme ve dünya altıncılığı ile evimize dönmüştük. Turgay Demirel ve ekibi mutlu ve gururluydu.

Takvimler 2007 yılının Eylül ayının gösterdiğinde Eurobasket07 zamanı gelmişti. Kadroda herkesin bugünlerde ağzından düşürmediği isimler vardı. Mehmeh Okur, Kaya Peker, Mirsad Türkcan, Hidayet Türkoğlu, Ermal Kurtoğlu gibi üst düzey isimlerin hepsi aynı anda sakatlık yaşamadan kadrodaydı. Bir önceki yıl yaşanan başarıdan sonra bu kadrodan madalya bekleniyordu. Sizce madalya mı aldık ? Keşke çeyrek final oynasaydık, Litvanya ve Almanya'dan 30 sayı fark yeyip, Çek Cumhuriyeti'ni uzatmalar sonucunda yendik. 2.tur mücadelesinde oynadığımız üç maçı da kaybederek turnuvayı 16 takım içinde 12. olarak tamamladık. O gün revizyon zamanıydı.

Tanjevic'in kafasında düşünmediği isimlerin bir bir milli takım ile ilişkileri kesildi. Mirsad Türkcan, Kaya Peker ve Mehmet Okur bir nevi milli formadan ihraç edildiler. Fakat Hidayet'e dokunulmadı. Nedeni davranışları veya yaşı değildi. Takıma liderlik yapabilecek yegane oyunculardan biri olduğu için Hidayet'in tüm negatif yönleri halının altına süpürüldü ve Hido ön plana çıkarıldı. Artık yeni kahramanız ve önderimiz Hido'ydu. Şans da Hido'nun yanındaydı, NBA'de mükemmel sezonlar geçiriyordu. Türkiye'de son birkaç yılda patlayan NBA sempatizanı gençlerin idolü haline geldi Hidayet. İlk önce En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu ödülünü aldı ardından NBA Finalleri'nde müthiş bir performans gösterdi. Bu da 30 yaşına gelen Hido'yu göklere çıkarmamızın başlıca nedeni oldu. Ancak Hido 2001 yılından sonra milli forma altında sürekli beklenilenin altında kalıyordu -ki Tanjevic döneminde bu hayal kırıklıkları en üst seviyeye vurmuştu.

2008 yılında Eurobasket09 elemeleri kadar düşmüştük, bu takım iki yıl sonra evinde Dünya Şampiyonası düzenleyecekti. Bu sırada diğer bir yaşlı oyuncumuz İbrahim Kutluay da milli formaya veda etti. Medyanında katkısıyla elemelerde kazandığımız maçlar, Olimpiyat maçıymış gibi lanse edildi. Küçük bir not vereyim bu arada, Türkiye takım sporlarında daha Olimpiyatlarda boy gösteremedi. Neyse ki Hidayet'in önderliğinde Ukrayna, Belçika ve Fransa'yı süpürdük ve Polonya'daki Avrupa Şampiyonası'na katılmaya hak kazandık.

2010'a artık bir adım kalmıştı. Dünya Şampiyonası'ndan önceki son önemli ve büyük organizasyondu. Takım Hidayet Türkoğlu önderliğinde Polonya'da iddialıydı. Kadroda Ersan, Ömer, Oğuz, Semih gibi korkutucu ve genç bir pota altı vardı. Tarihimizin en iyi başlangıcı yaparak başladık turnuvaya. Türk gibi başladık, Türk gibi bitirdik Avrupa Şampiyonası'nı. Pilimiz çeyrek finaldeki Yunanistan maçından sonra bitmişti. Ancak her şeye rağmen olumlu bir turnuva olmuştu Eurobasket09. Gelecek için -gelecek dediğim de bir yıl sonrası için- pozitif sinyalleri alabiliyorduk. Ancak takım liderimiz Hidayet'ten yine beklenen katkıyı alamıyorduk. Turnuva boyunca oynanan 9 maçta sadece 2 maçta çift haneli skorlara ulaşabilen Hido, savunma anlamında da takımı büyük bir katkı sağlayamamıştı. Takımın görülmeyen, dikkat çekilmeyen zayıf noktasıydı Hido.

Geldik 2010 yılına. Türkiye için birçok şey ifade etse de, Türk sporu için tek bir şeyi ifade ediyordu. Dünya Basketbol Şampiyonası 4 farklı şehirde 15 gün boyunca sürecek ve büyük bir heyecana sahne olacaktı. Ancak milli takım bu dev organizasyona, yıllardır beklediğimiz organizasyona hazır mı ? Bence tam anlamıyla değil, en azından sahada oynanan oyun tam olarak hazır olduğumuz göstermiyor. Ha, bu saate kadar bir takım belli başlı şeyleri oturtamamışsa sorun nerededir, yine siz cevaplarsınız. Hazırlık döneminde Sırbistan ile 2 kez olmak üzere, Litvanya, Hırvatistan, Almanya ve Arjantin ile oynadık. Toplamda 6 kez üst seviye takımlarla hazırlık maçı yaptık. Kaçını kazandık dersiniz ? Sıfır. İkisini uzatmada olmak üzere üst düzey takımlarla yaptığımız altı maçı da kaybettik. 4 tane de kendimizden düşük seviyedeki takımı ezip geçtik. Peki hazırlık maçlarındaki performanslar Dünya Şampiyonası'na birebir yansır mı ? Bence yansımaz ancak bu hazırlık maçları milli takımız hakkında bazı sinyalleri vermesi gerekirdi. Ancak daha son toplarda kime güveneceğimizi bile karar vermiş değiliz. Takımın lideri konumundaki Hidayet, hazırlık turnuvalarında ön plana çıkmadı. Acaba Hido kendini son Dünya Şampiyonası'na mı hazırlıyor ? Umarım öyledir, öyle olamasını da gönülden istiyorum. Ancak benim hem Hido hem de Milli takım için ciddi soru işaretlerim var.

Ayrıca biz çok çabuk gaza gelebilen bir milletiz. Bunun sebebi de, toplumumuzda genel olarak tebrik etme ve destekleme olgusunun eksikliğidir. Karşı taraf bir işi gerçekten iyi yapıyorsa, onu pek içten tebrik etmeyiz, genellikle burun kıvırırız. O nedenle sahaya çıkan milli takım arkasında 10 bin kişiyi bulursa her an gaza gelip, büyük işler yapabilir. Bunu oynamak istediğimiz sisteme, setlere bağlı olarak mı yaparız yoksa sürekli taarruz haliyle mi yaparız, orasını pek bilemeyeceğim.

Seja o primeiro a comentar


  ©EmreCeSpor - Todos os direitos reservados.

Template by Dicas Blogger | Topo