Ankara Arena Parke İzlenimleri #1
Saat 15:00'de ulaştığım Ankara Arena'dan akşam 23:00'de ayrıldım. Yani tam tamına 8 saat boyunca yeni salonun içinde kaldım. Böyle olunca da izlenimlerimi ikiye ayırmak gerekiyor. Dünya Şampiyonası'nı düşününce bu sürenin daha da artacağını düşünürsek, böyle bir oluşuma gitmenin daha doğru olduğu kanısındayım.
İlk yazımızda beklentileri aşan ve hayal kırıklığı yaratan takımlar olarak iki ayrı grup şeklinde ekipleri değerlendirelim. İlk maç Kanada - Arjantin arasındaydı. Arjantinli oyuncular antremana gelseler, bu kadar rahat davranmazlardı. Hatta biz Arjantin otobüsünden inen takıma bakarken Luis Scola yoktu. Daha sonradan öğrendim ki Bay Scola özel arabayla salona ulaşmış. Rahatlık bu seviyede anlayacağınız. Güle oynaya sahaya çıkan Arjantin maçın ilk yarısında adeta duvara çarptı. Sert ve dirençli bir Kananda ile karşılaştılar -ki Yunanistan'dan 74 sayı fark yiyen Kanada'dan bunu beklemiyorlardı. Hafif asık suratlarla soyunma odasına giden Arjantin takımı ikinci yarıda gücünü gösterdi. Özellikle Luis Scola ve Carlos Delfino maça ağırlığını koydu. Ancak bu ağırlığa Kanada iyi bir karşılık verdi ve üçüncü çeyrekte üstünlüğü kaybetmedi. Son periyotta ise Carlos Delfino şov vardı. Koç Sergio Hernandez'in hazırladığı özel setler sonucunda, perdelerden çıkan Delfino boş üçlükleri soktu. 26 sayı atan Delfino maçın fark yaratan adamı oldu -ki bu performansının sinyallerini ısınırken veriyordu. Kanada açısından maçı irdelersek, beklentilerimin çok üstüne çıkan bir Kanada izledik diyebilirim. Joel Anthony ve Famutimi ile başlayan savunma dirençleri hücumlarına da yansıdı. Kendall, Kanada'nın en çok dikkat çeken oyuncusu oldu kanımca. 74 sayı fark yiyen bit takıma göre çok iyi toparlanmışlar. Yarın Lübnan karşısında açık ara favoriler.
Kanada ne kadar beklentilerimi aştıysa, Lübnan da o kadar beni hayal kırıklığına uğrattı. 3 devşirme oyuncusu ile Ankara'ya gelen Lübnan'ın başında koç olarak tanıdık bir isim vardı. Eski Banvit koçu Tab Baldwin adını duyunca Lübnan'dan çok umutlanmıştım. Ancak 2006'da Fransa'yı yenerek sükse yaratan Lübnan'dan bir adım öne gitmişler mi derseniz, şüpheyle yaklaşırım. Vroman ve Matt Freije dışında skora katkı yapan oyuncu sayı çok az. Hatta ilk yarıda sayı atan sadece 4 oyuncu vardı Lübnan cephesinde.
Türkiye'ye gelirsek, İran ile Lübnan maçı arasında ben pek bir fark göremedim. Hatta Adidas Cup ile Efes Pilsen World Cup arasında büyük bir fark göremedim. Yine maçlar kolaydan zora göre şekillendirilmiş ve takımların gücü neredeyse aynı seviyede. Lübnan maçı bizim için ölçü maçı olamaz, nitekim aynı örneği İran maçından sonra olanları açıkça görmüştük. Anlamadığım bir şekilde, içimde hissettiğim ancak yazıya dökemediğim sorunlarımız var. Bu sorunları çözmek benim değil, benchte oturan kalabalık teknik kadronun görevi.
Seja o primeiro a comentar
Yorum Gönder